hakaret suçu ve cezası İzmir avukat İzmir ceza avukatı en iyi ceza avukatı

HAKARET SUÇU VE CEZASI (TCK M.125)

Hakaret suçu TCK m.125 de düzenlenmiştir. Buna göre; hakaret suçu ve cezası izmir avukat izmir ceza avukatı en iyi ceza avukatı

Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

            (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

            (3) Hakaret suçunun;

  1. a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
  2. b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
  3. c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

            İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

             (4)Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

             (5)Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.’’ hakaret suçu ve cezası İzmir avukat İzmir ceza avukatı en iyi ceza avukatı

Hakaret Suçunda mağdurun belirli veya belirlenebilir bir kişi olması gerekir. İsmin açıkça belirtilmesi şart değildir ancak mağdurun kim olduğunun kullanılan sözlerden anlaşılması gerekir. Hakaret suçu iki şekilde işlenebilir;

1-) Mağdurun onur şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etme suretiyle. Hakaretin bu nitelikte olup olmadığı Türk toplumunda geçerli örf ve adet kurallarına bakılarak tespit edilir. Örneğin Hasan, Mehmet’i dolandırdı denilmesi halinde bu isnat ispat edilebilirse hakaret suçu oluşmaz ancak daha önceden dolandırıcılıktan sabıkası bulunduğu için sen dolandırıcısın denilmesi hakaret suçunu oluşturur.

2-) Sövme suretiyle kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edilmesi. Sözlü biçimde işlenebileceği gibi el kol hareketi vb. davranışlar ile de işlenebilir. ‘’Şerefsiz, salak, aptal vb.

’’Allah cezanı versin’’ vb. beddua içeren sözler sövme kapsamında değildir.

Kaba ve nezaket kurallarını aşan söz ve davranışlar da hakaret suçu teşkil etmez. Örn; ulan, kaybol, defol vb. söz ve davranışlar.

İddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında söylenen sözler de hakaret suçunu oluşturmaz.

HUZURDA HAKARET

Hakaretin herhangi bir aracı olmaksızın doğrudan doğruya mağdur tarafından öğrenilmesi halidir. Mağdur ile failin yüz yüze olması şart değildir. Dolayısıyla hakaretin cep telefonu, mail vb. iletişim yolları vasıtasıyla doğrudan mağdura iletilmesi de huzurda hakarettir.

GIYAPTA HAKARET

Gıyapta hakaretin söz konusu olabilmesi için mağdura yöneltilen hakareti en az üç kişinin öğrenmesi gerekir. Bu durumda fail ile söz konusu en az üç kişinin de yüz yüze olması gerekmez. Örneğin mağdurun yer almadığı bir whatsapp grubunda failin mağdura yönelik hakaretlerde bulunması ve whatsapp gurubunda bulunan en az üç kişinin bu hakaretleri görmesi halinde gıyapta hakaret oluşacaktır.

FİİLİN, MAĞDURU MUHATAP ALAN SESLİ, YAZILI VEYA GÖRÜNTÜLÜ BİR İLETİYLE İŞLENMESİ

TCK m.125/2’ye göre iletişim vasıtaları; sms, whatsapp, e-mail, telefon konuşmaları, instagram, facebook, twitter, linkedin vb. sosyal medya hesaplarından gerçekleştirilen mesajlaşmalar. İletişim vasıtası ile gerçekleştirilen hakarette de fail TCK m.125/1 gereği cezalandırılacaktır. hakaret suçu ve cezası İzmir avukat İzmir ceza avukatı en iyi ceza avukatı

BASİT HAKARET SUÇU

Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden  veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişiye üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.

Suçun basit şeklinde hakim hapis cezası yerine adli para cezası da verebilir, kanun koyucu bu husus da hakime takdir yetkisi tanımıştır.

HAKARET SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ

Hakaret suçunun aşağıdaki hallerden birini kapsaması halinde faile 1 yıl ile 2 yıl arasında hapis cezası verilir.

1-) Suçun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi

Suçun kamu görevlisinin görevinden dolayı işlenmesi yeterli olup görev sırasında işlenmesi koşulu aranmamaktadır.

 2-) Suçun dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı işlenmesi.

3-) Suçun kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi.

 -Hakaret suçunun aleni olarak işlenmesi halinde ceza 1/6 oranında arttırılır. Aleniyetten kasıt belirsiz sayıda kişilerin hakaret oluşturan sözü duymalarına olanak sağlanmasıdır. Örneğin bir kişiye twitter üzerinden hakaret edilmesi, herkese açık yerde hakaret içerikli sözlerin söylenmesi vb. (TCK m.125/4) 

SUÇUN HAKSIZ BİR FİİLE TEPKİ OLARAK İŞLENMESİ

TCK m.129/1’e göre ‘Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.’

Suçun haksız fiile tepki olarak işlenmesi halinde özel bir haksız tahrik indirimi uygulanacaktır. Bu durum ceza da indirim yapılmasını veya cezanın tamamen kaldırılmasını sağlayabilmektedir. Bu halde haksız fiil ile hakaret suçu arasında neden sonuç ilişkisi olması gerekir.

TCK m.129/2’e göre ‘Bu suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez.’ Örneğin saldırıya uğrayıp darp edilen kişinin hakarette bulunması. hakaret suçu ve cezası İzmir avukat İzmir ceza avukatı en iyi ceza avukatı

KARŞILIKLI HAKARET

TCK m.129/3’e göre ‘Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.’

TCK m.129/3’ün uygulanabilmesinin üç koşulu bulunmaktadır.

1-Karşılıklı olarak işlenen suçların hakaret suçu olması,

2-İlk hakaret suçunu işleyen kişinin haksız olarak hakaret de bulunmuş olması,

3-Hakaretin karşılıklı olması ve hakaretler arasında nedensellik bağı bulunması,

Hakaretin aynı anda yapılması şart olmamakla birlikte, hakaretin öğrenilmesinden itibaren ilk fırsat da karşılık verilmesi aranmaktadır.

SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA KOŞULU

TCK m.130’a göre; Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır. Mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikayette bulunulabilir.’

ŞİKAYET, UZLAŞTIRMA

 Hakaret suçu kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi hali dışında şikayete tabidir. Şikayet süresi 6 aydır. Dolayısıyla suçun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi hali uzlaşma kapsamında değildir. Diğer hallerde suç uzlaşma kapsamındadır.

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİYE BIRAKILMASI (HAGB) , ERTELEME VE ADLİ PARA CEZASINA ÇEVİRME

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması; hakkında cezaya hükmedilen sanığın belirli şartlar altında ve bu şartlara uyması koşuluyla hükmolunan cezanın bir sonuç doğurmamasıdır. Bu suç tipinde kamu davası açıldıktan sonra yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. hakaret suçu ve cezası İzmir avukat İzmir ceza avukatı en iyi ceza avukatı

 Erteleme; yapılan yargılama sonucunda belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesi olarak tanımlanabilir. Bu suç tipinde de mahkemece verilen ceza ertelenebilmektedir.

 Adli para cezası; tek başına veya hapis cezası ile birlikte verilebilen ve ödenmediğinde hapis cezasına çevrilebilen bir yaptırım türüdür. Hakaret suçu nedeniyle hakim hapis cezası yerine adli para cezası verebilir.

Olası mağduriyetlerin önüne geçmek için İzmir ceza avukatı, İzmir de ceza davasına bakan avukat olarak bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Tehdit suçu ve cezası, İzmir ceza avukatı, İzmir avukat, Uzman ceza avukatı

TEHDİT SUÇU (TCK. M.106)

TEHDİT SUÇU NEDİR ?

TCK m.106/1’e göre ‘Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.’ (tehdit suçu nedir cezası nedir İzmir ceza avukatı İzmir avukat uzman ceza avukatı)

Tehdit suçu şantaj suçundan bir çok hususta ayrılmaktadır. Tehdit suçunun oluşması için failin; mağdura veya mağdurun yakını olan bir üçüncü kişiye bir saldırı gerçekleştireceği veya bir kötülük yapacağını bildirmesi gerekir. Bu suç tipinde fail mağdura gelecekte bir kötülük gerçekleştireceğini bildirmektedir. Dolayısıyla geçmişe dönük yapılan bildirimler tehdit suçunu oluşturmayacaktır. Örneğin ‘o dönemde benim hakkımda ileri geri konuştuğunu bilseydim seni döverdim’ söylemi tehdit suçunu oluşturmaz.

Tehdit suçunun meydana gelmesi için mağdura, gelecekte gerçekleştirileceği söylenen saldırının bizzat fail tarafından yapılacağının bildirilmesi şart değildir. Yani saldırının bir üçüncü kişi tarafından gerçekleştirileceğinin fail tarafından söylenmesi ile de tehdit suçu oluşur ancak bunun için saldırının gerçekleşmesi failin iradesine bağlı olmalıdır.

Tehdit genel kastla işlenebilen bir suçtur. Suçun gerçekleşmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmaması veya korkup korkmamasına bakılmaz. Asıl olan failin söylediği sözlerin korkutma amacı taşıması ile bu sözlerin mağdurun iç huzurunu bozmaya, korku ve endişe yaratmaya elverişli bulunmasıdır. Failin zararı gerçekten gerçekleştirme niyetinde olup olmaması da önem taşımamaktadır.

Suç olası kast ile de işlenebilir. Bu durumda ceza da indirim yoluna gidilir.

Tehdit suçu sadece gerçek kişilere karşı işlenebilir. Anonim Şirket, Limited Şirket, Vakıf, Dernek gibi tüzel kişilere karşı tehdit suçu işlenemez. (tehdit suçu nedir cezası nedir İzmir ceza avukatı İzmir avukat uzman ceza avukatı)

NİTELİKLİ HALLERİ

TCM m. 106/2’ye göre  ‘Tehdidin;

  1. a) Silahla,
  2. b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
  3. c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
  4. d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

            İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’

 SİLAHLA TEHDİT SUÇU

 Failin silahı mutlaka mağdura yönlendirilmesi gerekli olmayıp silahın korkutucu etkisinden yararlanmış olması yeterlidir. Örneğin failin belindeki silahı veya kesici aleti mağdura göstermesi de silahla tehdit suçunu oluşturur. Önemli olan silahın kullanmaya elverişli olup olmaması değil korkutucu etkisidir. Failin oyuncak tabancayı veya kuru sıkı tabancayı faile gerçek silah gibi göstererek doğrultması da silahla tehdit suçunu oluşturacaktır. (tehdit suçu nedir cezası nedir İzmir ceza avukatı İzmir avukat uzman ceza avukatı)

KİŞİNİN KENDİSİNİ TANINMAYACAK BİR HALE KOYMASI SURETİYLE, İMZASIZ MEKTUPLA VEYA ÖZEL İŞARETLERLE TEHDİT SUÇU

 Failin, suçu dış görünüş bakımından kim olduğunun bilinmemesini sağlayarak işlemesi gerekir. Örneğin; kar maskesi, saç, sakal, bıyık vb. kişinin tanınmasını önleyebilecek malzemeler kullanılarak suçun işlenmesi. Nitelikli halin uygulanması için failin kendisini tanınmayacak hale getirmesi yeterlidir. Fail kendisini tanınmayacak hale getirmesine rağmen tanınmış olması halinde de aynı nitelikli hal uygulanır. (tehdit suçu nedir cezası nedir İzmir ceza avukatı İzmir avukat uzman ceza avukatı)

Kanunda her ne kadar suçun imzasız mektup yoluyla işlenmesi hali nitelikli hal olarak sayılsa da bunun illa mektup olması gerekmez. Önemli olan yazı ile suçun işlenmesidir. Ancak Yargıtay cep telefonuna SMS yoluyla tehdit suçunun işlenmesini bu kapsamda değerlendirmemektedir. Mağdurun, failin kim olduğunu bilmemesi gerekir. Yazı imzasız olsa da kullanılan ifadelerden failin kim olduğu herhangi bir şekilde anlaşılabiliyorsa nitelikli hal uygulanmaz.

Suçun özel işaretlerle işlenmesi ise mağdurun duyduğu korkunun yoğunluğuna dayanmaktadır. Zarf içinde mermi gönderilmesi, mağdurun görebileceği yere çizilen ölüm işareti vb. durumlarda bu nitelikli hal uygulanır.

BİRDEN FAZLA KİŞİ İLE BİRLİKTE TEHDİT SUÇU

 Birden fazla sayıda kişinin hepsini birlikte mağdura karşı tehdit suçunu işlemesi gerekir. Dolayısıyla bir kişinin tehdit eyleminde bulunurken diğer kişilerin azmettirmesi veya yardım etmesi halinde nitelikli hal oluşmaz.

VAR OLAN VEYA VAR SAYILAN SUÇ ÖRGÜTLERİNİN OLUŞTURDUKLARI KORKUTUCU GÜÇTEN YARARLANILARAK TEHDİT SUÇU

 Nitelikli halin uygulanması için failin bu suç örgütünün üyesi olmasına gerek yoktur. Ancak failin bu örgüt ile bağlantısı olduğunu veya fail istediğinde bu örgüt üyelerinin harekete geçebileceğini bildirmesi veya bu hususta bir algı yaratması gerekmektedir. Fail aynı zamanda bir suç örgütünün üyesi ise faile ayrıca Suç işlemek amacıyla örgüt kurma veya suç örgütüne üye oma suçundan (TCK m.220) ceza verilecektir.

ŞİKAYET, ZAMANAŞIMI VE UZLAŞTIRMA

 Tehdit suçu sadece mağdurun malvarlığını zarara uğratacağından bahisle işlendiği takdirde şikayete tabidir. Mağdurun malvarlığı değerlerine yöneltilen tehdit suçunda şikayet süresi 6 aydır.

Tehdit suçunun mağdurun şahsının bir zarar uğratılacağından bahisle gerçekleştirilmesi şikayete tabi değildir. Dolayısıyla bu durumda savcılık resen soruşturma başlatacaktır. (tehdit suçu nedir cezası nedir İzmir ceza avukatı İzmir avukat uzman ceza avukatı)

Suçun dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Bu süre içerisinde soruşturma başlatılmadığı takdirde faile bir ceza verilemez.

TCK m.106/1 de düzenlenen basit tehdit suçu UZLAŞMAYA TABİ SUÇLARDANDIR. Bu suçun varlığı halinde dosyaya bir uzlaştırmacı atanacaktır.

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİYE BIRAKILMASI (HAGB) , ERTELEME VE ADLİ PARA CEZASINA ÇEVİRME

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması; hakkında cezaya hükmedilen sanığın belirli şartlar altında ve bu şartlara uyması koşuluyla hükmolunan cezanın bir sonuç doğurmamasıdır. Bu suç tipinde kamu davası açıldıktan sonra yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

Erteleme; yapılan yargılama sonucunda belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesi olarak tanımlanabilir. Bu suç tipinde de mahkemece verilen ceza ertelenebilmektedir.

Adli para cezası; tek başına veya hapis cezası ile birlikte verilebilen ve ödenmediğinde hapis cezasına çevrilebilen bir yaptırım türüdür. Tehdit suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilebilir.

Olası mağduriyetlerin önüne geçmek için İzmir ceza avukatı, İzmir de ceza davasına bakan avukat olarak olarak bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Şantaj Suçu - Şantaj Suçunun Cezası - İzmir Ceza Avukatı

ŞANTAJ SUÇU VE CEZASI (TCK M.107)

ŞANTAJ SUÇU NEDİR ? 

Şantaj suçu Türk Ceza Kanunu m.107’de düzenlenmiştir. Buna göre; (şantaj suçu ve cezası, İzmir ceza avukat, İzmir avukat, en iyi ceza avukatı)

          ”Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

           Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.’’

Şantaj suçu kanunda iki farklı şekilde düzenlenmiştir. 

            1- Suçun ilk görünüş biçimi bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamaktır. (şantaj suçu ve cezası, İzmir ceza avukat, İzmir avukat, en iyi ceza avukatı)

Bunun için de fail hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağını veya yapmayacağını söylemektedir. Bu hak ve yükümlülüğün de hukuk düzenlemesinden kaynaklanmış olması gerekmektedir. Dolayısıyla hukuk düzeni faile bir hak tanımamış veya bir yükümlülük yüklememiş olup fail bu yolla karşı tarafı inandırarak çıkar elde etmiş ise oluşan suç dolandırıcılık suçu olacaktır. Hırsızlık yapıldığını gören bir kişinin, kendisine belli bir miktarda para verilmezse polise ihbar edeceğini söylemesi, bir kimsenin çalıştığı yerde terfi almaması halinde şirket içinde dönen yolsuzlukları anlatacağını söylemesi şantaj suçuna örnek verilebilir.

Mağdurun yerine getirmesi istenen davranış kanunun onayladığı bir davranış ise veya kişinin haklı olan bir çıkarı elde etmek için hak ve yükümlülüğünü söylemesi şantaj suçunu oluşturmaz. Örneğin borcunun ödenmemesi halinde kişiyi dava edeceği veya icra takibi başlatacağının söylenmesi. (şantaj suçu ve cezası, İzmir ceza avukat, İzmir avukat, en iyi ceza avukatı)

Suçun tamamlanması için failin istediğinin yapılmış olması veya çıkar sağlanması şart değildir. Mağdurun belli bir davranışı gerçekleştirmeye ya da haksız çıkar sağlanmaya zorlanmış olması halinde suç tamamlanmış olur.

          2- Şantaj suçunun ikinci görünüş biçiminde fail kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak için bir kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı tehdidinde bulunmaktadır.

          Burada açıklanacak hususlar gerçek olabileceği gibi uydurma da olabilir. Açıklanacağı veya isnat edileceği söylenen şeyler mağdurun iradesini zorlamaya elverişli olmalıdır. Örneğin gizli çekilen cinsel ilişki görüntülerinin sızdırılması tehdidiyle mağdurdan para istenmesi.

ŞİKAYET SÜRESİ, ZAMANAŞIMI VE UZLAŞMA

Şantaj suçu şikayete tabi suçlardan değildir. Suçun işlendiği herhangi bir şekilde tespit edildiği takdirde savcılık tarafından soruşturma başlatılmalıdır. Dolayla bu suçta bir şikayet süresi de yoktur.

Suçun dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Suçun işlenmesinden itibaren 8 yıl geçtikten sonra dava zamanaşımı süresi dolacak ve suç ile ilgili soruşturma yapılamayacaktır. (şantaj suçu ve cezası, İzmir ceza avukat, İzmir avukat, en iyi ceza avukatı)

Şantaj suçu uzlaşma kapsamında da değildir. Bu nedenle soruşturmaya uzlaştırmacı  atanamaz.

TEHDİT SUÇU İLE ŞANTAJ SUÇU ARASINDAKİ FARKLAR

Şantaj suçu tehdit suçunun özel bir görünüş biçimidir. Tehdit suçunda ileride gerçekleştirileceği bildirilen bir haksız saldırı ile korkutma söz konusudur. Şantaj suçunda ise  zor durumda bulunan mağdurun bu durumu tehdit konusu yapılarak belli bir davranışa zorlanmakta veya ondan çıkar sağlanmaktadır. Şantaj suçunda fail hakkı veya yükümlü olduğu bir şeyi elinde koz olarak tutar ve mağduru belirli bir davranışa zorla iken Tehdit suçunda ileride gerçekleştirileceği bildirilen bir saldırı söz konusudur.

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİYE BIRAKILMASI (HAGB) , ERTELEME VE ADLİ PARA CEZASINA ÇEVİRME 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması; hakkında cezaya hükmedilen sanığın belirli şartlar altında ve bu şartlara uyması koşuluyla hükmolunan cezanın bir sonuç doğurmamasıdır. Bu suç tipinde kamu davası açıldıktan sonra yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

Erteleme; yapılan yargılama sonucunda belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesi olarak tanımlanabilir. Bu suç tipinde de mahkemece verilen ceza ertelenebilmektedir.

Adli para cezası; tek başına veya hapis cezası ile birlikte verilebilen ve ödenmediğinde hapis cezasına çevrilebilen bir yaptırım türüdür. Şantaj suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilebilir.

Olası mağduriyetlerin önüne geçmek için İzmir ceza avukatı, İzmir de ceza davasına bakan avukat olarak olarak bizimle irtibata geçebilirsiniz. (şantaj suçu ve cezası, İzmir ceza avukat, İzmir avukat, en iyi ceza avukatı)

Nişanın bozulması sebebiyle tazminat davası - İzmir boşanma avukatı

NİŞAN BOZULMASI SEBEBİYLE TAZMİNAT DAVASI

NİŞANLANMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ

Türk Medeni Kanunu m.118/1’e göre nişanlanma evlenme vaadidir. Nişanlanmanın kurucu unsurları karşılıklı evlenme vaadi ile bu vaat de bulunanların ayrı cinste olmalarıdır. Nişanlanmanın varlığı iki tarafın da evlenme vaadinde bulunması şartına bağlıdır. Evlenme vaadi taraflarca sözlü veya yazıyla yapılabilir. Dolayısıyla nişanlanmadan bahsedebilmek için nişanın tören, yüzük takma gibi bir şartı bulunmamaktadır. (nişan bozulması sebebiyle tazminat İzmir boşanma avukatı) avukatı

Tam ehliyetsizlerin yani ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin yapacakları nişanlanma kesin olarak hükümsüzdür. Nişanlanmanın kişiye sıkı sıkıya bağlı olmasından kaynaklı olarak temsil ile yapılabilmesi de mümkün değildir. Ancak nişan sırasında ayırt etme gücüne sahip olmayan kişi nişan sonrası ayırt etme gücüne sahip halde olur ise ve nişanlanmayı da kabul ederse nişanlanma o andan itibaren geçerli hale gelir. nişan bozulması sebebiyle tazminat davası

18 yaşından küçükler ile mahkeme kararı ile kısıtlananlar ancak yasal temsilcilerinin rızası ile nişanlanabilirler.

Nişanlanmanın bir diğer şartı ise nişanlanmanın emredici hukuk kurallarına, ahlak ve adaba aykırı olmaması ve evlenmenin imkansız olmaması gerekir. Örneğin nişan yapılacak kişinin evli olmaması, bir başkası ile nişanlı olmaması, evlenmenin yasak olduğu kişilerden biri olmaması vb. (nişan bozulması sebebiyle tazminat İzmir boşanma avukatı) 

NİŞANLILIĞIN SONA ERMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI

Her nişan bozulmasında tarafların maddi veya manevi tazminat hakları bulunmamaktadır. Nişanlanma ile kimse evliliğe zorlanamayacağı gibi nişanlanma evlilik ile neticelenmeyebilir. Ancak nişanın haksız olarak bozulması bazı şartlarda maddi ve manevi tazminat ile sorumlu olmaya yol açabilmektedir. (nişan bozulması sebebiyle tazminat İzmir boşanma avukatı) 

NİŞANIN BOZULMASI SEBEBİYLE MADDİ TAZMİNAT

TMK m.120’ye göre ‘’ Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.’’

-Dolayısıyla nişanı haksız yere bozan ya da kusuru ile nişanın bozulmasına yol açan taraf tazminat ödemekle yükümlüdür. Örneğin, nişanlının başkaları ile flört etmesi, nişanlıya veya nişanlının ailesine hakaret etmesi, kumar alışkanlığı, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı vb. (nişan bozulması sebebiyle tazminat İzmir boşanma avukatı) 

– Nişanın bozulmasına yol açan haklı sebep taraflardan hiç birinin kusuruna dayanmıyorsa nişanlılar birbirinden tazminat isteyemez. Nişanı hiçbir sebep olmaksızın bozan kişiden diğer taraf tazminat talep edebilir. İzmir boşanma avukatı

–  Tazminat talep etmeye hak kazanan taraf, evlenme amacıyla yaptığı masrafları; nişan töreni için kiralanan yerin bedeli, oturulacak ev için peşin ödenen kira bedeli, boya badana masrafları, ev eşyaları için yapılan masraflar vb. talep edebilecektir.

– Kusurlu olduğu ileri sürülen nişanlının anne ve babası ile onlar gibi davranan kimselerden nişanın bozulması sebebiyle maddi tazminat talep edilememektedir. Ancak nişanlının anne ve babası ile onlar gibi davranan kimseler kusurlu olan nişanlıdan yaptığı masraflar nedeniyle tazminat talep edebilmektedir.

– Hakim tazminat miktarını belirlerken takdir yetkisini kullanarak, tarafların nişanın bozulmasındaki rolünü, yapılan masrafın tazminat talebinde bulunan kişinin malvarlığı için arz ettiği değeri vb. hususları göz önünde tutarak karar verecektir.

NİŞANIN BOZULMASI SEBEBİYLE MANEVİ TAZMİNAT

Nişanın bozulması sebebiyle manevi tazminat talep edilebilmesi için;

-Nişanın taraflardan biri tarafından bozulması gerekir.  Ölüm, gaiplik, anlaşma hallerinde manevi tazminat istenemez.

– Tazminat isteyen tarafın kişilik hakkı zarara uğramış olması gerekir.

– Nişanı bozan kişini kusurlu olması diğer kişinin kusursuz veya daha az kusurlu olması gerekir.

Manevi tazminat kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için tarafların anne ve babaları ile onlar gibi davranan kimseler tarafından istenemez. Sınırlı ehliyetsizlerin de davayı açmak için yasal temsilcilerinden izin almasına gerek yoktur.

ZAMANAŞIMI

TMK m.123 gereği ‘’Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar’’.

GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

Nişanın bozulmasından kaynaklı olarak açılacak maddi ve manevi tazminat davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise genel yetki gereği davalının ikamet adresinin bulunduğu mahkemedir.

Nişanlanmanın bozulması sebebiyle tazminat davasının çok önemli hazırlık süreci bulunmaktadır. Yine dava süreci gerek usul gerekse de esas yönünden iyi ve etkin bir takip gerektirmektedir. Bu nedenle kişilerin Aile Hukuku alanında uzman avukat ile çalışmasını tavsiye ediyoruz.

İzmir Uzman Avukat, İzmir Boşanma Avukatıİzmir Boşanma Davasına Bakan Avukatlar, İzmir Aile Hukuku Avukatı, İzmir Nafaka Davası Avukatı olarak tarafımızla irtibata geçebilirsiniz.

velayetin değiştirilmesi, izmir avukat, izmir velayet avukatı, izmir boşanma avukatı

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI

Türk Medeni Kanunun 335. Maddesinde düzenlendiği üzere ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz.

Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hâkim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir. (TMK m.336)

Anne ve babanın evli olmaması halinde ise velayet anneye aittir. Anne küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa hakim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velayeti babaya verir. (TMK m.337)

Velayetin değiştirilmesi davası; çocuğun velayeti kendisinde olmayan eşin, çocuğun velayetini almak için diğer eşe karşı açtığı dava türüdür. Bu dava ile birlikte çocuğun velayeti kendisinde olmayan eş velayetin kendisine verilmesini sağlayabilmektedir.

Velayetin değiştirilmesi davası ile birlikte, çocuğun eğitim, sağlık, beslenme gibi masraflarının karşılanması için iştirak nafakası verilmesi de talep edilebilmektedir.

Velayetin Değiştirilmesi Davası Hangi Şartlarda Açılabilir ?

Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, re’sen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır. (TMK m.183)

Buna göre; çocuğun velayeti kendisine verilmemiş anne veya babanın ya da bir üçüncü kişinin yanında bırakılması, çocukla şahsi ilişkinin kurulmasının engellenmesi, çocuğun sağlık, güvenlik, eğitim vb. hususlarda kötü şartlar altında bırakılması, çocuğun velayeti kendisine verilen anne veya babanın yeniden evlenmesi, ölüm, çocuğun velayeti kendisine verilen anne veya babanın başka bir yere gitmesi gibi çocuğun menfaatini olumsuz olarak etkileyecek durumlar velayetin değiştirilme sebeplerindendir.

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Çocuğun Görüşü 

Velayetin değiştirilmesi davasında 8 yaş ve üzerindeki çocukların dinlenmesi ve velayet konusundaki görüşü alınmak zorundadır. 8 yaş ve üzerindeki çocuklar dinlenmeden ve görüşü alınmadan mahkemece velayetin değiştirilmesine veya düzenlenmesine karar verilemez. Aksi halde Yargıtay tarafından benimsendiği üzere idrak yaşında olan çocuk dinlenilmeden verilen kararlar bozma nedeni sayılmaktadır. Yaşı küçük çocuklar mahkemede pedagog eşliğinde dinlenmelidir.

Çocuğun hangi ebeveyni yanında kalmak istediğini beyan etmesi tek başına çocuğun velayetinin o ebeveyne verilmesinde yeterli değildir. Hakim tüm hususları birlikte değerlendirerek çocuğun üstün yararı doğrultusunda karar verecektir.

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Yargılama Usulü

Velayetin değiştirilmesi davası basit yargılama usulüne tabidir. Bu yargılama usulünde dilekçeler aşaması dava dilekçesi ile cevap dilekçesinden ibarettir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra hakim duruşma gününü tayin edecektir.

Görevli ve Yetkili Mahkeme

Velayetin değiştirilmesi davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Bu nedenle velayetin değiştirilmesi davasını açmak isteyen kişiler davayı Aile Mahkemelerinde açmalıdır.

Yetkili mahkeme ise çocuğun ikametgahının bulundu yer mahkemesi ile davalının yerleşim yeri Aile Mahkemesidir.

Velayetin Değiştirilmesi Davasının Sonuçları

Velayetin değiştirilmesi davası sonunda hakim davacı ebeveynin talebini kabul ederse çocuğun velayeti davacı ebeveyne verilir. Bununla birlikte velayeti kendisinden alınan ebeveyn ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verilir.

Aynı zamanda çocuğun velayeti ile birlikte çocuğun eğitim, beslenme, sağlık gibi masraflarının karşılanması için velayeti kaybeden ebeveyn tarafından ekonomik gücü oranında iştirak nafakası ödenmesine hükmedilebilmektedir.

Velayetin değiştirilmesi davasının çok önemli hazırlık süreci bulunmaktadır. Yine dava süreci gerek usul gerekse de esas yönünden iyi ve etkin bir takip gerektirmektedir. Bu nedenle kişilerin Aile Hukuku alanında uzman avukat ile çalışmasını tavsiye ediyoruz.

İzmir velayet davası avukatı, İzmir Boşanma Avukatıİzmir Boşanma Davasına Bakan Avukatlarİzmir Aile Hukuku Avukatıİzmir Nafaka Davası Avukatı olarak tarafımızla irtibata geçebilirsiniz.

İzmir boşanma avukatı, en iyi boşanma avukatı İzmir,  İzmir boşanma davasına bakan avukatlar, İzmir aile hukuku avukatı, İzmir en iyi boşanma avukatı, İzmir nafaka avukatı, İzmir icra avukatı

BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR ?

İzmir boşanma avukatı, en iyi boşanma avukatı İzmir,  İzmir boşanma davasına bakan avukatlar, İzmir aile hukuku avukatı, İzmir en iyi boşanma avukatı, İzmir nafaka avukatı, İzmir icra avukatı

Bu yazımızda boşanma sebepleri nelerdir, boşanma davası nasıl açılır, boşanma davasında görevli ve yetkili mahkeme neresidir, boşanma davası ne kadar sürer sorularına açıklık getireceğiz.

Boşanma; eşlerin kanunda öngörülen bir sebebe dayanarak açacakları dava sonucunda evlilik birliğine mahkeme kararı ile son verilmesidir. Boşanma davasının açılabilmesi için geçerli bir evlilik kurulmuş olup bu evliliğin dava sürecinde de devam ediyor olması gerekir.

Boşanma davası çekişmeli veya anlaşmalı olarak açılabilmektedir. Anlaşmalı boşanma davası tarafların boşanma ile boşanmanın sonuçları hususlarında tam bir mutabakata varılması halinde gerçekleşmektedir. Çekişmeli boşanma davası ise tarafların boşanma hususunda anlaşmaya varılamaması halinde açılan dava türüdür. 

Boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir.

Boşanma davasına bakmaya yetkili mahkeme ise; eşlerin son 6 aydan beri ikamet ettikleri yer aile mahkemesi, davacı tarafın yerleşim yeri aile mahkemesi veya davalı tarafın yerleşim yeri aile mahkemesidir. Eşler boşanma davasını bu mahkemelerden birinde açabilmektedir.

Boşanma Davası Ne Kadar Sürer ?

Anlaşmalı boşanma davası tek celsede sonuçlanmaktadır. Dava süresi ortalama olarak 1 ila 3 ay arasında değişmektedir.

Çekişmeli boşanma davası ise dava da dinletilecek tanık sayısı, tanıkların ikamet yerleri, tebligatın taraflara ve tanıklara ne zaman tebliğ edildiği, tanıkların duruşmaya ilk tebligatta gelip gelmemeleri, araştırma konusu yapılacak hususlar, kurumlara yazılan yazılara verilen cevap süreleri, kurumlardan istenilen belgelerin mahkemeye gönderilme süreleri vb. hususlara göre değişiklik göstermektedir. Dolayısıyla çekişmeli boşanma davası ortalama olarak 1,5 – 3 yıl arasında neticeye ulaşmaktadır.

Çekişmeli Boşanma Davasında Tarafların Duruşmaya Katılması Gerekir mi ?

Davada taraflar avukatları ile temsil ediliyorsa tarafların bizzat duruşmaya katılmaları gerekmemektedir. Avukatlar, tarafların haklarını taraflar olmaksızın savunacaklardır ancak avukat ile temsil edilmeyen taraflar hak kayıpları yaşamamak için duruşmalara katılmak zorundadır.

Belirtmek gerekir ki çekişmeli boşanma davası; nafaka, velayet, tazminat talepleri konusunda çekişmenin hat safhada olduğu dava türüdür. Boşanma davasında, tarafların delillerini iyi bir şekilde sunması, usul kurallarına zamanında, hatasız ve eksiksiz olarak uyması gerekmektedir. Bu nedenle çekişmeli boşanma davalarının avukat vasıtasıyla takip edilmesini tavsiye ediyoruz.

Boşanma Sebepleri

Zina

Hayata Kast, pek kötü muamele ya da onur kırıcı davranış

Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

Terk

Akıl hastalığı

Evlilik birliğinin sarsılması

Zina Sebebiyle Boşanma Davası

Zina kusura dayalı, mutlak ve özel bir boşanma sebebidir. Zina, evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin bir kişi ile isteyerek cinsi münasebette bulunması olarak tanımlanmaktadır.

Eşler Ayrılık kararı sonrası ayrı yaşıyor olsalar bile, eşin dışında bir kişi ile cinsi münasebette bulunması zina sayılmaktadır. Cinsi münasebet dışında başkasıyla flört etmek veya başka türlü yakın ilişki içerisinde olmak zina olarak kabul edilmemektedir. Buna rağmen ispat edilen çeşitli olaylar ve olgular bir zinanın bulunduğu hususunda hakime kanaat verdiği takdirde hakim, zinanın varlığı suçüstü tespit edilmemiş olsa bile boşanmaya karar verebilir.

Zina sebebiyle boşanma davasında kanunda öngörülmüş hak düşürücü süre bulunmaktadır. Buna göre dava hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Buna göre eş, diğer eşin zinasını beş yıl içinde ne zaman öğrenmişse, o andan itibaren altı ay içinde davayı açmak zorundadır. Beş yıl sonunda dava açma hakkı sona erer ve dava hakkı düşer ancak zinanın devam etmesi halinde her zina fiilinden itibaren süre en baştan işlemeye başlar. Zina fiilini affeden eşin, sonrasında aynı zina fiiline dayanarak dava açma hakkı yoktur.

Hayata Kast Pek Kötü Muamele ya da Onur Kırıcı Davranış Sebebiyle Boşanma Davası

 Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açılabilir.

Hayata kast, bir eşin diğerinin hayatına kast etmesi yani onu öldürme niyetini bazı fiillerle açıklamasıdır. Hayata kast, diğer eşi öldürmeye teşebbüs hali olabileceği gibi onu intihara teşvik ya da yardım etme şeklinde de olabilir. Hayata kastın her olayın şartlarına göre ayrı değerlendirilmesi gerekir.

Pek Kötü Muamele, diğer eşin vücut bütünlüğü ve sağlığına yönelik her türlü saldırı olarak kabul edilmektedir. Eşin diğer eşe şiddet uygulaması, aç bırakması, eziyet etmesi pek kötü muamele teşkil etmektedir.

Onur Kırıcı Davranış, eşlerden birinin diğer eşi küçük düşürmek, hakaret etmek veya onuruna saldırmak maksadıyla yapılan hareketlerdir.

Dava hakkı olan eş boşanma davasını öğrenmesinden itibaren altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmesiyle dava hakkı düşer. Affeden eşin dava hakkı bulunmamaktadır.

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebiyle Boşanma Davası

Bu boşanma sebebi de kanunda özel boşanma sebebi olarak sayılmıştır.

Suç işleme her suç için değil, sadece küçük düşürücü suçlar için boşanma sebebi oluşturabilmektedir. Suçun küçük düşürücü olup olmadığı, toplumdaki anlayışa göre hakim tarafından takdir edilmektedir. Genellikle dolandırıcılık, hırsızlık, cinsel istismar gibi suçlar küçük düşürücü suç sayılmaktadır.

Haysiyetsiz hayat sürme, genellikle kumar bağımlılığı, ayyaşlık, hayat kadınlığı vb. olarak kabul edilmektedir. Eşlerden birinin sadece küçük düşürücü bir suç işlemesi ya da haysiyetsiz hayat sürmesi diğer eş için onunla birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmemişse sırf bu hususlardan birinin varlığı boşanma sebebi oluşturmaz. Örneğin her ikisi de dolandırıcı veya alkolik olan eşler bu boşanma sebebine dayanamaz.

Bu boşanma sebebi her iki halde de herhangi bir hak düşürücü süreye bağlanmamıştır. İzmir boşanma avukatı, en iyi boşanma avukatı İzmir,  İzmir boşanma davasına bakan avukatlar, İzmir aile hukuku avukatı, İzmir en iyi boşanma avukatı, İzmir nafaka avukatı, İzmir icra avukatı

Terk Sebebiyle Boşanma Davası  

 Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği ya da haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise, terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.

Akıl Hastalığı Sebebiyle Boşanma Davası

 Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.

Buradaki boşanma sebebine dayanabilmek için akıl hastalığının evlilik sırasında var olması gerekir. Hastalığın ne zaman başladığının önemi yoktur. Ancak eşlerden birinde evlenmeden önce evlenmeye engel olacak şekilde bir akıl hastalığı bulunmakta ise ve akıl hastalığı evlenmeden sonra da devam ediyorsa burada evlilik mutlak butlan sebebi ile sakattır. İzmir boşanma avukatı, en iyi boşanma avukatı İzmir,  İzmir boşanma davasına bakan avukatlar, İzmir aile hukuku avukatı, İzmir en iyi boşanma avukatı, İzmir nafaka avukatı, İzmir icra avukatı

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Sebebiyle Boşanma Davası

Yukarıda sayılan özel boşanma sebeplerinin aksine burada boşanma sebebi özel bir olguya dayanmamaktadır.

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Bu hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. İzmir boşanma avukatı, en iyi boşanma avukatı İzmir,  İzmir boşanma davasına bakan avukatlar, İzmir aile hukuku avukatı, İzmir en iyi boşanma avukatı, İzmir nafaka avukatı, İzmir icra avukatı

Boşanmanın Sonuçları

Boşanma kararı ile sadece evlilik sona ermemektedir. Boşanma davasının eşler yönünden kişisel, çocuklar yönünden ve mali olmak üzere bir takım sonuçları vardır.

Boşanma Kararının Eşler Yönünden Sonuçları

Boşanmış eşler yeniden evlenebilirler ancak kadının yeniden evlenebilmesi için üç yüz günlük bekleme süresinin geçmiş olması gerekir. Boşanan kadın doğum yapar ise bekleme süresi sona erer ya da kadın gebe olmadığını ispat eder veya eşler birbirleriyle tekrar evlenirlerse hakim bu süreyi kaldırır.

Eşlerin boşanması ile gündeme gelecek diğer konu mal rejiminin tasfiyesidir. Boşanma halinde eşlerin tabi olduğu mal rejimine göre tasfiyenin nasıl yapılacağı belirlenecektir.

Boşanma halinde kadın, evlenmeyle kazandığı kişisel durumunu korur ancak evlenmeden önceki soyadını yeniden alır.

Boşanma ile birlikte eşlerin birbirlerine miras hukukundan doğan herhangi bir hakları kalmaz.  Bundan sonra eşler birbirine bu sıfatla yasal mirasçı olamazlar. Yine eşlerin birbirleri lehine yapmış oldukları ölüme bağlı tasarruflar aksini belirlememiş iseler kendiliğinden hükümsüz olur.

Boşanma Kararının Çocuklar Yönünden Sonuçları

 Boşanma neticesinde çocukların velayeti hakim tarafından anne veya babadan birisine verilir. Bizim hukukumuzda ortak velayet söz konusu değildir. Velayetin kime verileceği konusunda hakime geniş bir takdir yetkisi verilmiştir. Hakim çocuğun velayetinin kime bırakılacağı konusunda karar verirken öncelikli olarak çocuğun üstün yararını düşünecektir.

Velayetin verilmesinde, çocuğun kimin yanında olursa daha iyi yetişmesi ve üstün yararı önemli olduğu için, eşlerin mali durumları veya eşlerin boşanmadaki kusurları önemli değildir. Hakim çocuğun hangi eş yanında daha iyi yetişeceği kanaatine varırsa çocuğun velayetini mali durumu iyi olmayan veya boşanmada kusurlu olan tarafa da verebilir.

 Boşanmanın Mali Sonuçları

 Boşanmanın mali sonuçları maddi tazminat, manevi tazminat ve nafakayı kapsamaktadır.

 Maddi Tazminat

Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.

Kusursuzluk mutlak bir kusursuzluk değildir. Çünkü boşanma davasında taraflardan birinin hiç kusurunun bulunmaması nadiren rastlanılan durumlardandır. Burada önemli olan tazminat isteyen eşin herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığı değil boşanma sebebinde kusurunun bulunup bulunmadığıdır.

Tazminatın miktarı hakim tarafından belirlenir. Tazminat miktarının uğranılan zararın tam karşılığı olması gibi bir zorunluluk yoktur. Hakim tarafların mali ve sosyal durumlarını ve kusur derecelerini göz önünde bulundurarak tazminat miktarını belirler. İzmir boşanma avukatı, en iyi boşanma avukatı İzmir,  İzmir boşanma davasına bakan avukatlar, İzmir aile hukuku avukatı, İzmir en iyi boşanma avukatı, İzmir nafaka avukatı, İzmir icra avukatı

Maddi tazminatın mutlaka boşanma davası ile istenilmesi zorunlu değildir. Ayrı bir dava ile de talep edilebilir.

Manevi  Tazminat

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun bir miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

Manevi tazminat olarak paradan başka bir şeye karar verilemez. Tazminat miktarı hakim tarafından belirlenir.

Yoksulluk Nafakası

 Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında nafaka isteyebilir.

Nafakayı ödeyecek olan eşin mali gücü nafaka miktarının belirlenmesinde önem arz etmektedir. Nafaka ödeme yükümlüsünün hiç ödeme gücü yoksa yoksulluk nafakasına karar verilemez. Yoksulluk nafakasının amacı talepte bulunanı yoksulluktan kurtarmaktır.

Çekişmeli boşanma davasının çok önemli hazırlık süreci bulunmaktadır. Yine dava süreci gerek usul gerekse de esas yönünden iyi ve etkin bir takip gerektirmektedir. Bu nedenle kişilerin Boşanma Davası için uzman avukat ile çalışmasını tavsiye ediyoruz.

İzmir Boşanma Avukatı, İzmir Boşanma Davasına Bakan Avukatlar, İzmir Aile Hukuku Avukatı, İzmir Nafaka Davası Avukatı olarak boşanma süreciniz için tarafımızla irtibata geçebilirsiniz.

İzmir boşanma avukatı, en iyi boşanma avukatı İzmir,  İzmir boşanma davasına bakan avukatlar, İzmir aile hukuku avukatı, İzmir en iyi boşanma avukatı, İzmir nafaka avukatı, İzmir icra avukatı

CEZA AVUKATI KİMDİR ?

 

Mevzuatta Ceza Avukatı adında ayrı bir avukatlık olmamakla birlikte halk dilinde daha çok ceza davalarına giren avukatlara Ceza Avukatı veya Ağır Ceza Avukatı denilmektedir.

Ceza avukatı sanık yönünden doğrudan kişi özgürlüğünü sağlamayı hedef edinirken, mağdur yönünden ise mağdurun haklarını koruma vazifesi görür. Ceza avukatının yaptığı iş ve edindiği görevler diğer hukuk branşlarından oldukça farklılık göstermektedir.

Ceza avukatı; faaliyetlerinin büyük bir bölümünü Ceza Hukuku alanında yoğunlaştırmış ve daha çok Ceza Davalarına bakan avukat olarak tanımlanmaktadır. Ceza Avukatları hukukun en çekişmeli ve en sıkıntılı alanında faaliyet sunmaktadır. Bu nedenle Ağır Ceza Avukatı, Asliye Ceza Avukatı araştırmasının dikkatli yapılması gerekmektedir. Ceza Hukuku çok geniş bir alanı ve çok farklı prosedürleri barındıran bir uzmanlık alanıdır.

Bireyler sıklıkla Ceza Avukatı bulma konusunda geç kalmakta ve sonuçta ciddi hak kayıplarına uğrayabilmektedir. Ceza Yargılamasında, Ceza Avukatı ile çalışılması gereken en uygun zaman dosyanın ilk aşaması yani sanık veya mağdurun kollukta veya savcılıkta ifadesinin alınacağı aşamadır. Ceza davaları hiç bir zaman hafife alınmamalı geç kalmadan Ceza Avukatı ile çalışmaya başlamalıdır.

Kişiler kimi zaman aleyhine açılan Ceza Davalarını çok ciddiye almamakta Ceza Avukatı ile çalışma yolunu seçmemektedirler. Bu halde aslında ceza almaması gereken kişiler haklarını koruyamamakta ve özgürlüğü kısıtlayıcı cezalarla karşı karşıya kalabilmektedirler.

Ceza Avukatının öncelikle suça konu eylemin gerçekleştiği yerden seçilmesi kişilerin menfaati açısından önemlidir. Zira suça konu eylemin gerçekleştiği yerde bulunan Ceza Avukatı ile çalışılması dosyayı fiziki olarak inceleme ve delil toplama gibi hususlarda verim sağlayacaktır.

İzmir’de tavsiye edilebilecek Ceza Avukatı, İzmir’de en iyi Ceza Avukatı araştırmalarının dikkatli yapılması gerekmektedir. Tarafımızca Ceza Davalarının her alanında hizmet verilmektedir. Ceza Avukatı veya Ağır Ceza Avukatı tutmak zor bir süreç olmamakla birlikte danışma ve avukatlık hizmetleri Av. Mert Ali Rıza Sezgin ile iletişime geçmeniz yeterlidir.

Ceza Avukatı fiyatları; dava aşaması ve suç kategorisine göre değişiklikler göstermektedir. Tarafımızca çok fahiş fiyatlar talep edilmemekte ve tarafların mağduriyetlerinin giderilmesi hedeflenmektedir.

İzmir’de Ceza Avukatı, İzmir’de Ağır Ceza Avukatı, İzmir’de Asliye Ceza Avukatı olarak dosyanız hangi aşamada olursa olsun tarafımızdan danışmanlık veya avukatlık hizmeti alabilirsiniz.

Dolandırıcılık Suçu (TCK m.157-158)

İzmir Ceza Avukatı ve İzmir dolandırıcılık davalarına bakan avukat olarak bu yazımızda dolandırıcılık suçu ve cezası, nitelikli dolandırıcılık suçu ve cezası, etkin pişmanlık hükümleri konuları üzerinde duracağız.

Dolandırıcılık suçunda fail, bir kimseyi hileli davranışlarla aldatıp onun veya bir başkasının zararına olarak kendisinin veya üçüncü bir kişinin malvarlığına ilişkin bir yarar elde etmektedir.

Suçun maddi konusunu malvarlığına ilişkin değerler oluşturur. Bu malvarlığı değerleri, taşınır veya taşınmaz mal olabileceği gibi alacak hakkı da olabilir. Bu suç tipinde yapılacak savunma önem teşkil ettiğinden savunmanın Ceza Avukatı ile birlikte yapılması önem arz etmektedir.

Suçun Maddi Unsurları

-Failin hileli davranışlarda bulunması,

– Failin hileli davranışları sonucunda mağdurun aldatılmış olması,

– Mağdurun veya bir üçüncü kişinin zararına olarak failin kendisine veya bir üçüncü kişiye yarar sağlaması.

Hileli Davranış; bir başkasının üzerinde etki meydana getiren ve onu hataya düşürücü her türlü davranıştır. Bu şekilde gerçek gizlenmek veya farklı gösterilmek suretiyle kişinin iradesi sakatlanmakta, bu nedenle mağdur, rıza göstermeyeceği bir konuya rıza göstermekte veya yapmayacağı bir şeyi yapmaktadır. Ancak burada Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için hilenin belirli bir ağırlığa ulaşması ve ustaca sergilenerek mağdurun hileyi kontrol edebilme imkanına yer vermemesi gerekir. Aracın kilometre saatini düşürmek,  12 ayar altının üzerine 18 ayar altın yazmak hileli davranışlara örnek gösterilebilir.

Objektif olarak aldatma kabiliyetine sahip olan fakat mağdurun aldanmadığı hilenin varlığında teşebbüs hükümleri uygulanır.

Aldatma; bu suçun oluşabilmesi için failin hileli davranışlarla mağduru aldatmış olması gerekir. Aldatılan kişi fail tarafından ileri sürülen olguları gerçek sanmalı veya gerçeğe uygun olma olanağından hareket etmelidir. Hileli davranış ile mağdurun aldanması arasında neden sonuç ilişkisi bulunmalı, yani mağdurun içine düştüğü hatalı iradenin nedeni fail tarafından başvurulan hileli davranışlar olmalıdır.

Suçun Manevi Unsuru

Dolandırıcılık kasten işlenilebilen bir suçtur. Bu suçun manevi unsurunu genel kast oluşturur. Kastın hem hileli davranışa, hem bunun sonucunda mağdurun hataya düşürülmesine, hem de haksız yarar sağlamaya yönelik olması gerekir.

Dolandırıcılık Suçunun Nitelikli Halleri (TCK m.158)

1) Suçun Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi; (m.158/1-a)

Burada failin karşı tarafın dini inanç ve duygularını istismar etmesi aranır. Yani dinin bir aldatma aracı olarak kullanılması gerekir.

Aldatma aracı olarak kullanılan ‘büyüyü bozma ya da cini çıkarma’ vb. hususların mağdurun algıladığı dini inanç ve duygulara yönelik olduğu, sanıkların etkisinde kalan mağdurun bu duygularının istismar edilerek irade özgürlüğünün baskı altına alınması sonucunda sanıklara altınlarını verdiği anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemi dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.’ (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 04.02.2014, 262/37)

2) Suçun, kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum ve zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi; (m.158/1-b)

Bu halde mağdurun zor veya tehlikeli bir durum içinde bulunması gerekir. Örneğin arabası veya evi yanan, trafik kazası geçiren, hastalığı olan bir kişinin bu halinden yararlanılarak  dolandırılması.

3-) Suçun, kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle işlenmesi; (m.158/1-c)

Bu nitelikli halin gerçekleşmesinde mağdurun yaş küçüklüğü, akıl zayıflığı, sarhoşluğu vb. nedenlerle algılama yeteneğinin zayıflamış olması aranmaktadır.

4) Suçun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi; (m.158/1-d)

Dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi nitelikli halin gerçekleşmesi için yeterli olup ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmüş olmasına gerek yoktur. Nitelikli halin gerçekleşmesi için bu kurum ve kuruluşların adının kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığı da (kurum ve kuruluşlara ait basılı kağıt, evrak, tanıtım kartı, kıyafetler vb.)kullanılmalıdır.

5) Suçun kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenmesi; (m.158/1-e)

Dolandırıcılık suçunda zarar görenin kamu kurum ve kuruluşu olması halinde söz konusu olur. Burada dikkat edilmesi gereken husus hangi kurum ve kuruluşların kamusal nitelik taşıdığının belirlenmesidir. Hangi kurum veya kuruluşun kamusal nitelik taşıdığı o kurumun statüsünü düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Kamu kurumu yararına çalışan hayır kurumları bu madde kapsamında değildir.

Bu nitelikli halin gerçekleşmesinde eylemin, kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi aranmaktadır. Örnek olarak; kişinin yalan beyanda bulunarak devletten burs alması, yapılmayan ilaç masraflarının Sgk dan tahsil edilmesi gösterilebilir.

‘22.10.1994 – 22.12.1994 tarihleri arasında düzenlenen 17 adet reçetede tahrifat yapılarak reçetelere fazladan ilaç eklendiği ve küpürlerin reçetelerin arkasına yapıştırıldığı sanığın bu durumu bilerek ilaçların bedeli olan 12.297,500 TL ‘yi mal müdürlüğünden tahsil ettiği anlaşılmakta olup, sanığın eylemi TCY’nin 504/7. Madde ve fıkrasında belirtilen zincirleme dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.’ Yargıtay Ceza Genel Kurulu 03.07.2001 6-149/154)

6) Suçun bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi; (m.158/1-f)

Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle dolandırıcılık bilgisayar, cep telefonu, tablet, internet, facebook, instagram, twitter vb. sosyal medya araçlarının kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Örneğin alışveriş sitesi üzerinden satış ilanı koyup mağdurdan satış bedelini aldıktan sonra malın gönderilmemesi veya araç satış ilanı sitesi üzerinden satışa konulan araçta anlaşmaya varıldıktan sonra kaparo alınıp aracın satılmaması hali.  

Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığının kabul edilebilmesi için bankaların olağan faaliyetlerinden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya bankaların maddi varlıklarının suçta araç olarak kullanılarak 3. Kişilerin zararına haksız bir çıkar elde edilmesi gerekir. Dolayısıyla bankaların sadece ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu nitelikli hal uygulanamayacaktır. Ayrıca söz konusu bendin uygulanabilmesi için gerçek bir kişinin aldatılmış olması gerekir.

Başkasına ait banka kartının veya kredi kartının haksız olarak ele geçirilip para çekilmesi nitelikli dolandırıcılık suçunu değil TCK m.245 de düzenlenen Banka veya Kredi Kartının İzinsiz Kullanılması suçunu oluşturur.

‘Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak bir çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.’ (Yargıtay 15. C.D. 18.09.2013, 197/13544)

7)  Suçun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi; (m.158/1-g)

Bu nitelikli halin uygulanmasında Yargıtay’a göre basın ve yayın araçlarının dolandırıcılık suçunun işlenmesinde özel bir kolaylık sağlamış olması gerekir. Failin, yarar sağlamak için gerçek olmayan bir durumu basın organında haber ya da reklam olarak yayınlatması ve bunu mağduru aldatmada kullanması halinde basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu işlenmiş olacaktır.

8) Suçun tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi. (m.158/1-h)

9) Suçun serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi. (m.158/1-i)

10) Suçun banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi. (m.158/1-j)

 Burada zarar gören banka veya diğer kredi kurumlarıdır. Krediyi alan kişinin kredi tahsis etmekle görevli olanlara yönelik bazı hileli davranışlarda bulunması halinde nitelikli hal gerçekleşmiş olur. Uygulamada sıkça sahte kıymet raporları, sahte nüfus cüzdanı, sahte ehliyet, gerçeğe aykırı bilanço düzenlenerek bu belgelerle kredi temini için bankalara başvurulduğu görülmektedir.

 11) Suçun sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesi, (m.158/1-k)

 Burada suçtan zarar gören sigorta şirketidir. Fail haksız olarak sigorta bedeli almak amacıyla bazı hileli davranışlara başvurmaktadır. Uygulamada sıkça karşılaşınlar arasında; trafik kazasında hasarın olduğundan fazla gösterilmesi, işyerinde yangın çıkartılarak sigortadan para alınması.

12) Suçun kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle işlenmesi (m.158/1-l)

 13) Suçun kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak işlenmesi, (m.158/2)

Dolandırıcılık Suçunun Cezası

 Basit Dolandırıcılık Suçunun Cezası;  

Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir. (TCK. m.157)

Nitelikli Dolandırıcılık Suçunun Cezası;

 TCK m. 158’e göre nitelikli dolandırıcılık suçunu işleyen ikşi temel olarak  üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.

Ancak suçun;

-Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

-Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,

-Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,

-Sigorta bedelini almak maksadıyla,

-Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,

-Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak,

İşlenmesi halinde nitelikli suçunun cezası alt sınırı 4 yıldan adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.

 Nitelikli dolandırıcılık ile basit dolandırıcılık suçlarının, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır. (TCK m.158/3)

 Daha Az Cezayı Gerektiren Hal

Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. (TCK m.159)

Dolandırıcılık Suçu Etkin Pişmanlık Ceza İndirimi (TCK m. 168)

 Dolandırıcılık suçunda etkin pişmanlık, failin işlediği suçtan pişmanlık duyarak suçun olumsuz etkilerini gidermek için yaptığı olumlu davranışlardır.

Suç tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. (TCK m.168/1)

Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir. (TCK m.168/2)

Dolandırıcılık Suçunda Uzlaşma

Dolandırıcılık suçunda da basit dolandırıcılık suçu uzlaşmaya tabidir. Basit dolandırıcılık suçunda, uzlaşmacı tarafların uzlaşıp uzlaşamayacağını sormaktadır. Tarafların uzlaşması halinde dosya uzlaşma nedeniyle sona erecektir.

Olası mağduriyetlerin önüne geçmek için İzmir ceza avukatı, İzmir de ceza davasına bakan avukat olarak olarak bizimle irtibata geçebilirsiniz.

Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanma Suçu (TCK m.191)

İzmir ceza avukatı ve İzmir uyuşturucu davalarına bakan avukat olarak bu yazımızda uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu ve cezası hakkında bilgi verilmiştir.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu; uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanma amacıyla satın alınması, kabul edilmesi, bulundurulması veya kullanılması hallerinde meydana gelir.

Suçun Maddi Unsuru

TCK m.191’de düzenlenen bu suçun  faili herkes olabilir. Bu nedenle özgü suçlardan değildir. Suçta cezalandırma konusu filler kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek, bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaktır. Sayılan bu fiillerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi suçun işlenmesi sonucunu doğuracaktır.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçunun unsurlarından olan satın almak eylemi ile uyuşturucu madde ticareti suçunda düzenlenen satın almak eylemi kimi zaman karıştırılmaktadır. Uyuşturucu ticareti suçunda kanunda satın almak deyimi ile anlatılmak istenen; uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kazanç maksadıyla bedeli ödenerek alınmasıdır. Ancak bu suç tipinde fail, uyuşturucu maddeyi ticaret maksadıyla değil kullanmak maksadıyla satın almaktadır.

Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanma Suçunun Cezası

Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (TCK m.191)

Suçun Nitelikli Hali

Suçun okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askeri ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.(TCK m.191/10)

Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanma Suçunda Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Denetimli Serbestlik Süreci

Denetimli serbestlik  belirtilen koşullar ve süre içinde, denetim ve denetleme planı doğrultusunda şüpheli, sanık veya hükümlünün toplumla bütünleşmesi açısından ihtiyaç duyduğu her türlü hizmet, program ve kaynakların sağlandığı toplum temelli bir uygulamayı ifade etmektedir

Bu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada ilk olarak şüpheli hakkında beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilir. Cumhuriyet savcısı bu durumda, şüpheliyi, erteleme süresi zarfında kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmadığı veya yasakları ihlal ettiği takdirde kendisi bakımından ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda uyarır.

Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. Bu süre Cumhuriyet savcısının kararı ile üçer aylık sürelerle en fazla bir yıl daha uzatılabilir. Hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişi, gerek görülmesi halinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabilir.

Denetimli Serbestlik Sürecinde Failin Yükümlülüklere Aykırı Davranması

Erteleme süresi zarfında; kişinin kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi, tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması hallerinde, hakkında kamu davası açılır.

Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması ihlal nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz.

Kamu davası açıldıktan sonra tekrar, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alındığı, kabul edildiği, bulundurulduğu ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıldığı iddiasıyla soruşturma başlatılması halinde kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemez.

Erteleme süresi içerisinde şüpheli yükümlülüklerine aykırı davranmadığı ve yasakları ihlal etmediği takdirde hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Erteleme ve Adli Para Cezası

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması; hakkında cezaya hükmedilen sanığın belirli şartlar altında ve bu şartlara uyması koşuluyla hükmolunan cezanın bir sonuç doğurmamasıdır. Bu suç tipinde kamu davası açıldıktan sonra yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

Eğer sanık hakkında uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma suçundan dolayı kovuşturma başlatıldıysa ve yargılama aşamasında sanığın eyleminin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu oluşturduğu tespit edildiyse yine sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilir.

Erteleme; yapılan yargılama sonucunda belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesi olarak tanımlanabilir. Bu suç tipinde de mahkemece verilen ceza ertelenebilmektedir.

Adli para cezası; tek başına veya hapis cezası ile birlikte verilebilen ve ödenmediğinde hapis cezasına çevrilebilen bir yaptırım türüdür. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçunda verilecek ceza adli para cezasına çevrilememektedir.

Etkin Pişmanlık Sebebiyle Ceza İndirimi

Etkin Pişmanlık; kişinin bir suç işlemesi neticesinde pişman olarak, işlediği suçun olumsuz etkilerini gidermek maksadıyla, adaletin sağlanmasına yönelik olumlu davranışlarıyla katkı sağlayan kişiye uygulanan ceza hukuku şeklidir.

Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanma Suçunda Etkin Pişmanlık iki farklı şekilde düzenlenmiştir.

1-) Suçun İşlendiği resmi makamlarca haberdar olunmadan önce etkin pişmanlık;

Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, bu maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.

2-) Suçun işlendiği resmi makamlarca haberdar olunduktan sonra etkin pişmanlık;

Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı soruşturma başlatılmadan önce resmi makamlara veya sağlık kuruluşlarına başvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezaya hükmolunmaz.  Bu durumda kamu görevlileri ile sağlık mesleği mensuplarının 279 uncu ve 280 inci maddeler uyarınca suçu bildirme yükümlülüğü doğmaz.

Uyuşturucu Maddenin Kişisel Kullanım Sınırında Hsk Görüşü

Hakimler Savcılar Kurulunun 16-19 Mart tarihli hukuki müzakere tutanağında;

‘‘Yaygın uygulama kriterlerine göre, her ne kadar mahkemelerde yıllık 1 kg. Esrar bulundurmanın kişisel ihtiyaç miktarı olarak bilinse bile ; son zamanlarda uyuşturucu madde nakletme ve ticaret suçlarında ; daha küçük miktarlar taşınarak bu suç işlendiği için yıllık net 600-700 gram üzerindeki esrar maddesinin ; ticaret amacıyla bulundurma olarak Yargıtay’ca benimsediği gözlemlenmiştir.

Eroin ve kokain maddelerinde başka bir yan delil yoksa kişiden ele geçirilen ; 20 gram ve üzeri madde uyuşturucu madde içeren sentetik haplarda ise ;50 adet ve üzerinin kullanım amacıyla değil ticaret amacıyla bulundurulduğu yine Yargıtay’ca benimsendiği paylaşılmıştır.

Yapılan araştırmalarda esrar maddesinde günlük kullanım miktarının 2 gram, eroinde 150 miligram ; kokainde 60 miligram, haplarda 3-4 adet olduğu görülmüştür. Kişide yukarıda paylaşılan miktarlardan daha düşük ancak ; birden fazla çeşit uyuşturucu madde ele geçtiğinde de fiilin ticaret suçunu oluşturacağı değerlendirilmiştir. Örneğin, kişide 50 gram esrar, 2 gram eroin, 8 adet hap ele geçmişse ; bu durumda fiilin uyuşturucu madde ticareti suçunu oluşturduğuna ilişkin Yargıtay’ın kararları olduğu katılımcılar tarafından belirtilmiştir.’’

Görüleceği üzere verilen kararlarda suçun uyuşturucu ticareti mi yoksa uyuşturucu kullanma suçu mu olduğunun tespitinde sadece uyuşturucu maddenin yıllık kullanım miktarına bakılmamaktadır. Bu konuda verilen kararlarda Yargıtay’ın incelediği kriterler için Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Kimi zaman sadece uyuşturucu kullanan kişiler hakkında Uyuşturucu Madde Ticareti suçlamasıyla dava açılabilmekte ve kişiler ciddi mağduriyetler yaşayabilmektedir. Bu nedenle İzmir ceza avukatı ve İzmir uyuşturucu davalarına bakan avukat olarak hukuki yardım almanız oluşabilecek ciddi mağduriyetlerin önüne geçebilecektir.

Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti (TCK m.188)

 

İzmir ceza avukatı ve İzmir uyuşturucu davalarına bakan avukat olarak bu yazımızda uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu ve cezası hakkında bilgi verilmiştir.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu Türk Ceza Kanununun 188. Maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemede uyuşturucu veya uyarıcı maddenin imal, ithal veya ihracında uygulanacak ceza ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ülke içerisinde satışı, satışa arzı, sevki, nakli, temini, satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulmasına verilecek cezalar farklı olarak düzenlenmiştir.

Buna göre uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve ikibin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılmakta iken, (TCK m.188)

Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılmaktadır. (TCK m.188/3) Ancak uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezasının on beş yıldan az olamayacaktır.

Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, sekiz  yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılmaktadır. (TCK m.188/7)

Suçun Maddi Unsuru;

Uyuşturucu madde ticaretinin faili herkes olabilir. Bu nedenle özgü suçlardan değildir. Suçta cezalandırma konusu fiiller uyuşturucu maddenin imal, ithal veya ihracı ile ülke içerisinde satışı, satışa arzı, sevki, nakli, temini, satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulmasıdır. Sayılan bu fiillerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi suçun işlenmesi sonucunu doğuracaktır.

Suçun unsurlarından olan satın almak eylemi ile uyuşturucu madde kullanımı suçu kimi zaman karıştırılmaktadır. Ancak kanunda satın almak deyimi ile anlatılmak istenen; uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kazanç maksadıyla bedeli ödenerek alınmasıdır. Burada fail, uyuşturucu maddeyi şahsi kullanımı için değil ticaret maksadıyla ve genelde üzerine kar koyarak satmak maksadıyla satın  almaktadır.

Nitelikli Halleri;

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması,

Suçun okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi,

Suçun, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, hallerinde verilecek ceza yarı oranında arttırılır.

Suçun, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat arttırılır.

Yine TCK m.188’de tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Temel Cezada İndirim Sebepleri;

Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından ise uygulanacak temel ceza,  yarısına kadar indirilebilir. Burada kanun koyucu tarafından hakime takdir yetkisi tanınmıştır.

Uyuşturucu Madde Ticaretinde Etkin Pişmanlık Sebebiyle Ceza İndirimi

Etkin Pişmanlık; kişinin bir suç işlemesi neticesinde pişman olarak, işlediği suçun olumsuz etkilerini gidermek maksadıyla, adaletin sağlanmasına yönelik olumlu davranışlarıyla katkı sağlayan kişiye uygulanan ceza hukuku şeklidir.

Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti Suçunda Etkin Pişmanlık iki farklı şekilde düzenlenmiştir.

1-) Suçun İşlendiği resmi makamlarca haberdar olunmadan önce etkin pişmanlık;

Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iştirak etmiş olan kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

2-) Suçun işlendiği resmi makamlarca haberdar olunduktan sonra etkin pişmanlık;

Bu suçlar haber alındıktan sonra gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir.

TCK’nın 192/3. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin fail lehine uygulanabilmesi için öncelikle, ;

-TCK’nın 188. maddesinde sınırlı sayıda ve seçimlik hareketli olarak belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarından en az birinin fail tarafından işlenmiş olması gereklidir.

-Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun işlendiğinden resmi makamların haberdar olması gereklidir.

-Failin suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım edecek aktif bir davranışta bulunması gerekir.

-Failin verdiği bilgiler doğru, yapılan hizmet ve yardım sonuca etkili olmalıdır

-Yardım ve hizmetin etkin pişmanlıktan faydalanacak kişi tarafından bizzat ve gönüllü olarak yapılması gerekir.

-Failin hizmet ve yardım olarak nitelendirilebilecek aktif davranışını en geç hüküm kurulmadan önce gerçekleştirmesi gerekir.

Uyuşturucu Ticareti Suçunun Belirlenmesinde Yargıtay’ın Tutumu

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 06/03/2012 tarih ve 387-75 E/K ve yine 15.06.2004 tarih ve 107-136 E/K sayılı kararlarında uyuşturucu madde bulundurmanın, kullanma amacına yönelik olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken kriterler şu şekilde sayılmıştır;

1-Failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girdiğinin tespit edilememesi gerekir.

2-Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin genellikle evinde veya işyerinde bulundurmaktadır. Uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu maddenin konulması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirtidir.

3-Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermekle birlikte, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Esrar kullanma alışkanlığı olanların bunları göz önüne alarak, birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri de adli dosyalara yansıyan bilinen bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan bu süre içinde kişisel gereksinimlerinin üzerinde esrar maddesi bulundurmaları halinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.

Yargıtay 20. CD’nin 06/12/2017 tarih ve 2017/4166 E2017/6864 K. sayılı kararında ise;

Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçunun oluşumunda, madde miktarının kural olarak bir önemi yoktur. 0,1 gr uyuşturucu veya uyarıcı madde, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturabileceği gibi ticari amaçla bulundurma suçunu da oluşturabilir. Kısaca madde miktarı bulundurma amacının belirlenmesinde yardımcı olabilir ancak tek bir ölçüt olamaz.

Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kişisel kullanıma yetecek miktarda olması halinde başkaca delil yoksa amacın kullanmak için bulundurma olduğu kabul edilebilirse de maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacına yönelik olarak miktar ölçütü dışında somut olayın özelliklerine göre de değerlendirme yapılmalıdır. Bu değerlendirmede miktar dışında;

1-Sanığın hareketleri (müşteri arama, pazarlık yapma, numune gösterme ve benzeri)

2- Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ele geçiriliş ve bulundurma şekli ile çeşitlilik, (çok sayıda küçük miktarlı poşetçikler, madde bulaşıklı hassas terazi; esrar, eroin, kokain, MDMA, sentetik kannabinoid gibi maddelerin bir arada bulundurulması)

3- Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin bulunduğu yer, zaman ve belirlenecek zaman dilimi içinde sanık tarafından kullanılabilecek madde miktarı,

4- Sanığın uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığı,

5-Sanığın sosyal ve ekonomik durumu, geçimini ne ile sağladığı, geliri gibi olgular değerlendirilmelidir.

Açıklanan kriterler doğrultusunda yapılan değerlendirme neticesinde, şayet failin uyuşturucu madde ticareti yaptığı her türlü şüpheden uzak bir kanaatle sabit görülemiyorsa şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca failin kullanmak maksadıyla uyuşturucu madde bulundurduğunun kabulü gerekecektir.

Kimi zaman uyuşturucu madde kullanma suçu, mahkemelerce uyuşturucu ticareti suçu olarak nitelendirilebilmektedir. Olası mağduriyetlerin önüne geçebilmek için  İzmir ceza avukatı ve İzmir uyuşturucu davalarına bakan avukat olarak bizimle irtibata geçebilirsiniz

Aile Hukuku Ve Boşanma Davaları

[bt_highlight][/bt_highlight]Kanun koyucu, MK. md. 174’de, boşanma sonucunda maddi ve manevi zarara uğrayan tarafın, belirli koşullar altında, karşı taraftan tazminat talep edebileceğini hükme bağlamıştır. MK. md. 174/I göre, “mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyebilir’’. Boşanma sonucunda mevcut veya beklenen menfaatleri zarar gören davacı tarafın, karşı taraftan maddi tazminat talebinde bulunabilmesi için, her şeyden önce, davalı tarafın kusurlu olması zorunludur. Örneğin, boşanma davasının sebebi akıl hastalığı ise, akıl hastası olan taraftan, davacı tarafın maddi tazminat talep etmesi hukuken mümkün değildir.

Boşanan taraflardan kusursuz veya az kusurlu olan davacı tarafın, davalı taraftan maddi tazminat talebinde bulunabilmesi için, ayrıca boşanmadan dolayı mevcut bir menfaatinin yada beklenen bir menfaatinin zarar görmüş (zedelenmiş) olması zorunludur. Mevcut menfaatlerden maksat, boşanan tarafın evlilik birliği devam etseydi, bundan elde etmeye devam edeceği maddi menfaatlerdir.

Hakim, boşanma sonucunda maddi tazminata karar verirken, maddi tazminat talep eden tarafın ileri sürmüş olduğu her vakıayı ayrı olarak özenle değerlendirmeye tabi tutmalıdır. Zira, talep edilen maddi tazminata ilişkin olarak ileri sürülen her sebep, boşanmanın neticesinde ortaya çıkan maddi zararın uygun bir sebebi olmayabilir.

Medeni Kanun madde 178’ de, “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zaman aşımına uğrar’’ demekle, boşanma sonucunda ortaya çıkan maddi tazminata ilişkin talebin hem boşanma davasıyla hem de boşanma davası kesinleştikten sonra bir yıl içinde kullanılabileceğini dolaylı olsa da ifade etmiş olmaktadır.

Hakim, maddi zarar miktarının hesaplanmasında, özellikle, hakkaniyeti, tarafların kusurlarının yoğunluğunu, eğitim seviyeleri, yaşlarını, sosyal durumlarını, tekrar bir evlilik yapıp yapamayacaklarını ve tazminat miktarının her hangi bir sebepsiz zenginleşmeye sebebiyet verip vermediğini, özenle dikkate almalıdır. Ancak, hakim, kanun koyucunun kendine tanımış olduğu taktir yetkisini kullanarak ve mevcut delilleri değerlendirerek, her zaman, talep edilen maddi tazminat miktarından daha az bir tazminat miktarına hükmedebilir.

Boşanan tarafların da, maddi tazminatın ödenme şeklini aralarında kararlaştırmaları her zaman mümkündür. Ancak, tarafların bu konuda yapmış olduğu anlaşmanın ayrıca hakim tarafından da onaylanması yasal bir zorunluluktur.

Kanun koyucu, Medeni Kanun’da, boşanmada maddi tazminatla beraber manevi tazminatı da düzenlemiştir. Zira, boşanma durumunda, boşanan tarafların sadece mevcut veya gelecekteki maddi menfaatleri değil, aynı zamanda, kişilik hakları da zarar görebilir. Davacının kişilik haklarına zarar verdiğini iddia ettiği ve boşanmaya da sebep olan karşı tarafın kusurlu davranışı, manevi zararın uygun bir sonucu olmalıdır. Kişilik hakkında meydana gelen eksilmenin hesaplanması, işin mahiyeti gereği, maddi zararların hesaplanmasına nazaran genellikle daha zordur. Nitekim, bu düşüncelerden hareket eden kanun koyucu da, MK. md. 174/II‘ de‚ ‘‘boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir‘‘ diyerek, bu konuda hakime geniş bir taktir yetkisi tanımıştır.